KAFKA ve DEĞİŞİM

 

Yılbaşı tatili için gittiğim İstanbul’da Kafka’nın Değişim romanını raflarda görünce hemen aldım ve tekrar okudum. Bilgi kayıtlarımdaki değişimi de görmüş oldum. Hafızamda kalanlar olmuş, silinenler.. Kitapta bazı şeyleri yeni okuyormuş gibi okudum. Anladım ki arada bir eski okuduklarımızı da yenilemek gerekiyor. Modern dünya edebiyatının en önemli yazarlarından olan Kafka’nın mutsuz ve yalnız bir yazar olduğu iddia edilir. Yapıtlarının öldükten sonra yakılmasını vasiyet etmiş, arkadaşı Max Brod yakılmasına karşı çıkmış ve biz de onun sayesinde bu dev yapıtları okuma imkanı bulmaktayız. Modernist bir yazar olan Kafka, eserlerinde özgürlük, yabancılaşma, sorumluluk, otoriteye karşı koyma, suç gibi temalar işlemiştir. En önemli yapıtları: Değişim, Şato ve Dava’dır.

Değişim romanını ergenlik çağlarımda okudum. Keşke bu şahane yapıtı ilk okuyuşum ergenlik yıllarımda olmasaydı. Hayatımın bir bölümü endişe ve korkuyla geçti. Sinemalarda, televizyonda ve tiyatrolarda olduğu gibi neden kitaplarda da yaş sınırı yok ki? Kemalettin Tuğcu’nun, Ömer Seyfettin’in ağlatan kitaplarıyla mutluydum ama bir yere kadar. Artık klasik eserleri okumanın zamanı gelmişti, Başladım eserleri okumaya. Kimi ağır geldi, kimi zor, ama annemin zoruyla hiç bir kitabı yarım bırakmadan okudum. O zamanlar okuduğumuz kitaplarla, dinlediğimiz müziklerle kendimizi anlatırdık. Sıra Franz Kafka’ya geldi. Kafka okumak bir ayrıcalıktı. İlk okuduğum kitabı ise Değişim’di. Birkaç gün içinde okuduğumu hatırlıyorum. Sonra da endişeli zamanlarım başladı. Odamın kapısına yazılı ‘Bu Odaya Kimse Giremez’ levhasını gizlice kaldırıp, okumak için bizde kalan kuzenim ile odamı paylaşmaya karar vermiştim. Benden öğreneceği çok şey var deyip, onun yaramazlığına, dağınıklığına, benim özel eşyalarımı kullanmasına bile katlanmıştım, yeter ki odamda geceleyin yalnız uyumayayım diye.

İnsan beyni geliştikçe farklı düşüncelere, farklı yorumlara doğru gidiyor. Yıllar geçtikçe Kafka’ yı daha iyi anladım. Odamın kapısına o yazıyı yeniden astım. Daha sonra anladım ki, toplumdaki değişim, o toplumun değer yargılarıyla örtüştüğü sürece hoşgörülüyor. Bireyde kabul edilen değişim ise topluma faydalı olduğu sürece hoş görülüp, teşvik ediliyor. Aile içinde, iş çevrenizde sizi lider olarak görenler, sizi sevenler, sizde uygun görmedikleri bir değişim karşısında şaşırır, olumsuz tavır alır ve hatta dışlayabilirler. Hele ki bu değişim olağanüstü bir değişimse. Kafka’nın bu büyük eserinde kahraman Gregor Samsa bir sabah sıkıntılı rüyasından, hayatın korkunç gerçeğine uyanır. Kocaman bir böceğe dönüşmüştür. Hayatında dev gibi değişimler başlar. Ailesinin köle olarak gördüğü Gregor, bedeninin bu dönüşümüyle onları kendisine köle yapmak zorunda kalmıştır. Liderliği ve ona duyulan sevginin gitgide azaldığını, nasıl değiştiğini yazar muhteşem bir şekilde anlatmıştır.

‘Bedenimizi hasta eden ruhumuzun baskısıdır’ söylemine çok inananlardan olduğum için, bu kitabı okurken yaşamda ayakta durmanın güçlüklerini o yaşlarda görür gibi olmuştum. Gerçek yaşantımızda uyandığımızda böcek olmasak da başka durumlarda değişim yaşıyoruz. Teknolojik buluşlarla hızlanan hayatımızda, duygu değişimi belki de normaldir. Unutmayın ki her an her şey değişebilir. Yine de insanlığımızı kaybettiren değişimler yaşamayalım. Hayatımızda geleceğimize bırakacağımız güzel değişimler olsun.
Sevgiyle kalın.

Sevinç Ölçer

Sevinç Ölçer Kimdir? İstanbul’da çok çok seneler önce, denizleri çok seven denizci babanın ve yazmayı çok seven, dergilerde köşe yazarı olan ve de şiirleri yayımlanan bir annenin ortanca kızıyım. ‘Sizi ben okyanus suları ile yıkadım’ diyen babam, dalgaların içinde götürmeye çalıştığı gemisi bizleri annemin çok sevdiği görsel sanatların kıyılarına doğru atmış olmalı ki, ailemiz tiyatro, sinema ile ilgisini uğraşını hiç kesmeksizin devam ettirdi. Annem bana dokuz aylık hamileyken, Moliere’ in Cimri’ sini izlerken ve de Harpagon’a gülerken sancıları başladığından hastaneye zor yetiştirmişler. Daha ilk okula giderken tiyatrolara girme yaşımız tutmazken, annem ağabeyim ile benim yaşlarımızı büyütüp, oyunların bazılarını zorla da olsa izletirdi. İlk, orta, lise yi İstanbul’ da bitirip, kazandığım üç okul için büyük bir hevesle seçim yaptığımda babam; O okul olmaz, (Yabancı Diller Yüksek Okulu) gece, ben seni yollamamam dedi. İki lisanslı bir sporcu olduğumdan bu sefer Spor Akademisi için istekte bulundum. O okul olmaz, uzak gidip gelmen zor olur diyerek yanıt verdi. Artık son seçeneğim olan Eğitim Enstitüsü oldu, fakat o da olmadı, çünkü bombalar patlıyordu o zaman okullarda. Kaldım mı açıkta! Yok kalmadım, hemen kurslara başladım, daha sonrada ilk işim İsotaş A.Ş. Genel Müdür Sekreteri oldum. Sonra Transtürk Holding Taşımacılık da çalıştım. Daha sonra bir butik açtım, sonra Televizyon, Senkron Tv.de dublaj yaptım. Ayrıca Yönetmen yardımcılığı yaptım. Ve de en sonunda yirmi iki yıl önce Hollanda ya geldim. On sene eğitim aldım. On yedi senedir, oyun yazarı ve yönetmenim. Tabii hala eğitim alıyorum. İyi ki demişler ‘öğrenmenin yaşı yoktur’. Sevgiyle okuduğun her şey merakını tetikler, merak da bilgiyi doğurur.

Site Footer