Kahvaltı tabağımı alıp ‘günaydın’ dedikten sonra çapraz karşısına oturdum. Paşa, tabağına yumulmuş ve çevreden ilişkiyi kesmişti. En azından ben öyle sanıyordum. Birden başını kaldırdı, yeşil gözlerle bir ‘Kadir İnanır bakışı’ attıktan sonra, ekabir bir tavırla, ‘ Muzaffer Amca, kalk sen oradan. Oraya Ertan oturacak’ dedi. Paşa şimdilerde 15 yaşlarında otistik bir delikanlı. Eğip bükmeden, diplomasiye gerek görmeden maskesiz bir tavırdı bu. Paşa’ya karşı gelmek her babayiğidin harcı değil. ‘Olur gurbanım’ deyip hemen yerimi değiştirdim.
Otistik çocuklar yalan söylemezler, sosyal ilişkilerdeki üslup akordunu, diplomasi gibi maskeli oyunları bilmezler, çünkü bu çocuklarda empati duygusu yeterince gelişmemiştir. Karşısındakinin duygu, düşünce ve isteklerini anlayamazlar. Çabuk kızıp, öfkelenmelerinin altında yatan nedenlerin başında işte bu sosyal ferasetin gelişmemiş olması gelir. Görsel ve fotografik uzun vadeli hafızaları muazzam çalışır. Bir noktaya alabildiğine yoğunlaşıp ve derinleşebilen bir yapıları vardır. Sosyal ortamdaki kurallardan, sözleşmelerden alın da evin dizaynından, kullanılan güzergahlara kadar her şey sabit ve ritmik olmalıdır. Otizmin çeşitleri vardır. Burada verilen özellikler genel özelliklerdir.
Delikanlının adı başka ama bütün aile ona ‘Paşa’ diye hitabeder, çünkü bütün aile ortamında bir paşa muamelesi görür. İlişki yoğun ve sıcaktır. Hollanda’da nöroloğların ‘ bu çocuk konuşamaz, kendinizi buna hazırlayın’ demelerine rağmen, işte bu sıcak aile ortamı ve dialog zenginliği uzmanların öngörülerinin aksine çocuğu konuşturabilmiştir. Her şey özveri sabır ve sevgiyle…….!
Paşa, Noel’in birinci günü dünyaya gelmeye karar vermiş. Ne var ki bu gün onun için talihsiz bir gündür, zira hastanede uzman hekim yoktur. Zor gerçekleşen doğum sonucu oksijen yetmezliği nedeniyle beyin hasar görür ve bir yaşında otistik teşhisi konur. Herkesin anlayabileceği üzre aile derin üzüntüler yaşar, ama içlerine kapanıp, bunu tabulaştırarak herkesten saklama yoluna gitmezler. Anne babanın eğitimci olmaları bu anlamda ciddi bir faktördür tabiki. Paşa’nın adına 12 yıl önce Rotterdam’da bir vakıf kurarlar (Stichting Meded). Meded Vakfı ilk iş olarak otizm ile alakalı ne varsa, teorik olarak, okuyup incelemek ve bilgiyi içselleştirmekle işe koyulur. Daha sonra da otistik çocuklarla ilgili Hollanda’da verilen sosyal hizmetlerin bir haritasını çıkarırlar ve başlarlar otostik çocuğu olan ailelere rehberlik hizmetleri sunmaya. Meded Vakfı’nın sağlık alanında sürekli değişen yasalarla ilgili danışmanlık hizmeti vermesinin yanısıra yaptığı en güzel hizmetlerden biri de zihinsel engelli olan çocuklara aileleriyle birlikte terapi amaçlı geziler düzenliyor olmasıdır. Çocuk diyorum, aslında rehberlik kapsamına alınan gruplarda çeşitli yaş düzeyinde farklı zihinsel engeli olan çocuklar ve gençler vardır.
İlk bakışta çocuklar için düzenlenen bu tür hizmetin aslında aileler için daha fazla anlam ifade ettiğini düşünmek zor olmasa gerek. Evinde, otizm ve buna benzer rahatsızlığı olan çocuk sahibi aileler günün 24 saati deyim yerindeyse teyakkuz halindedirler. Çocuk okulda olsa bile. Her an bir şey olabiliyor ve bu tür durumlarda aile gidip çocuğunu eve getirmek zorunda kalıyor. Meded Vakfı’nın düzenlediği tatil programları genellikle çocukların ve ailelerin rahat edebilecekleri donanıma sahip otellerde yapılıyor. Çocuklar için günlük faaliyet proğramlarının yanısıra velilere de istek üzerine otel dışında çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Bu gezilerin veliler için en çekici tarafı şudur: aileler çocuklarını günde üç saat görüyorlar. Onun dışında çocuklar, rehberlerin gözetiminde, profile uygun pedagojik konsept çerçevesinde eğitsel ve sportif faaliyetlere katılıyorlar. Bir grup Hollandalı veliyle konustum. Bir sohbet havasında deneyimlerin anlatıldığı bir değerlendirme beklerken, birden hüngür hüngür ağlayan Hollandalı anneleri karşımda buldum. Meded Vakfı’nın düzenlediği etkinlikler sayesinde, çocuklarından ayrılmadan, kısa bir süre ayrı ama yine de birlikte tatil yapabildiklerini, nefes alabildiklerini, yüzlerinin güldüğünü anlatıyorlardı. Bununla da kalmayıp bazı ailelere 24 saat rehberlik hizmetleri verildiğini duymak beni hem duygulandırdı hem de grurlandırdı. Bunları anlatanların hepsinin Hollandalı olmaları da ince bir ayrıntıdır burada.
Hollanda’da yaşayan Türklere ait 1200 tane dernek, vakıf ve özörgütün içerisinden böylesi bir vakfın profesyonel bir hizmet kuruluşu olarak var olması heyecan vericidir.
Bu olay beni yıllar öncesine götürdü. Türkiye’nin en varlıklı ailelerinden ve Sabancı Holding’in Yönetim Kurulu eski başkanı merhum Sakıp Sabancı bir televizyon programına konuk olmuştu. Söz dönüp dolaşıp doğuştan spastik rahatsızlığı olan çocuğuna gelmişti. Sakıp Sabancı, çocuğunun rahatsızlığını duyduklarında haliyle çok üzüldüklerini, dünyalarının yıkıldığını anlatıyordu. Aile bu üzüntüyü yaşarken aile dostlarından birisi Sakıp Bey’e üzüntülerini anladığını, ama onu yaşatabilmeleri için somut bir şeyler yapması gerektiğini, yapılacak bir hayırlı hizmet için çocuklarının bir vesile olarak görülmesinin doğru olacağını anlatır. Sakıp Sabancı inançlı bir insandı. Dostunun bu telkininden etkilenip ve esinlenerek Türkiye’nin ilk çocuk spastik hastanesini kurar. Çocuğunun rahatsızlığını bir sorun olarak görmekten ziyade bir vesile olarak görür ve milyonlarca insanın yararlanabileceği sağlık merkezleri ve hastaneler inşa eder..
Meded Vakfı’nın kuruluş amacı ve verdiği hizmetler, çıkış noktası itibariyle Sabancı ailesinin hayrı ile örtüşür niteliktedir. Bu tür oluşumlar hüznün hizmete dönüştüğü ender adreslerdir. Yenilere örnek olması dileğiyle…
Muzaffer Yanık
NOT: bu yazı daha önce başka bir dijital gazetede yayınlandı. Söz konusu gazete, Sakıp Sabancı’nın milyarder olduğunu, onun duygularıyla Stichting MEDED ailesinin duygularının bir tutulamayacağı kanısına vararak yazıyı tam yayımlamadı ve kesti o bölümü. Bu yazının burada ikinci defa yayınlanmasının sebebi budur.
1 comments On Hüznün hizmete dönüştüğü adresler
dogru soze ne denir
Comments are closed.